İnovasyon uzmanı Salih Keskin'in dar boğaz dönemine düşen girişimciler ve KOBİ'ler için yaptığı inovasyon önerilerini içeren makalesinin orjinal halini siz değerli okurlarımız ile paylaşıyoruz. Detaylar haberimizde..
Herkes işlerin azlığından ve karların düşmesinde şikâyetçi. Dolayısıyla sürekli bir bahane bulma durumu söz konusu. Sanılıyor ki bahaneler giderilince işler açılacak ve her şey eskisi gibi olacak. Üzgünüm ama maalesef bundan sonra böyle olmayacak. Çarkların artık bizim bildiğimiz yönde dönmediğini anlatmak için neler yapmak lazım acaba.
Bir şeylerin ne kadar değiştiğini anlamak için istatistiklere bakmak yeterli. Bugün dünyanın en ünlü yazılım şirketi olan Microsoft’un değeri 450 milyar dolardır. Oysa bu şirketin fiziksel varlıklarının değeri sadece 10 milyar dolardır. Yine Google’nin marka değeri 44.2 milyar dolar iken piyasa değeri 143 milyar dolardır.
İşletmelerin gerek yerel ve gerekse küresel rekabet ortamında varlıklarının devamını sağlayabilmeleri ve ekonomik krizler ile mücadele edebilmeleri için ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak geliştirmeleri ve değiştirmeleri gerekmektedir. Özellikle küresel krizler, işletmelerin ayakta kalmalarını iyice zorlaştırırken bu süreci
atlatmaları için inovasyon yapma gerekliliğini de o derece arttırmaktadır.
İnovasyonun işletmelere sağlayacağı başlıca faydalar şöyle sıralanabilir:
- İşletmenin pazar payında artış,
- Küresel iş gereklerine uyum,
- Rekabet üstünlüğü,
- Maliyet avantajı,
- İşletmenin büyümesi,
- Verimlilik artışı,
- Karlılık seviyesinde artış ve bu faydalar ile birlikte işletmelerin geleceklerinin her ürlü ekonomik koşula karşı sigorta altına alınmasıdır.
Pazarlama filozofu Peter Drucker’in dediği gibi; firma için iki önemli konu vardır, birisi pazarlama ikincisi de inovasyon; bunlar sonuç getirir gerisi ise maliyettir.
İşletmelerin inovasyon gücünü arttıran görünmez değerler ise firmanın yenlikçilik hamlelerinin toplamıdır. Aslında firma olarak ürün veya hizmet değil fayda pazarlayan olmak önemlidir.
Bu anlamda şirketler 3 gruba ayrılır:
1- Ürünü Farklılaştıran Şirket: Ar-Ge’sini ürün farklılaşmasına odaklayan ve rakiplerine göre üründe farkındalık
oluşturan şirket.
2- Düşük Maliyetli Şirket: Üretim ve süreç maliyetlerini minimize etmeye çalışan ve bu avantajlarını ürünün
fiyatına yansıtması sonucu piyasada öne geçen şirket.
3- Nişçi Şirket: Kimsenin odaklanmadığı yere odaklanan ve bu noktadan maksimum verim üreten
firma.
Filozoflar der ki bunlardan birinde iyi olun ve üstün konumunuzu seçin. Diğer ikisinde ise yeterli olun yeter.
Yeni fırsatların ortaya çıkmasını sağlayan 3 şey vardır:
- Piyasaya olmayan veya arzı az olan bir ürünü sunmak,
- Mevcut bir ürün ya da hizmeti yeni ya da rakipten farklı bir şekilde sunmak,
- Ya da piyasada hiç olmayan bir ürün ya da hizmet sunmak,
İşletmelerde inovatif kültürün tesis edilmesi ve işletmelerin yenilikçi bir yapıya kavuşturulması için sahip olunması gereken özellikleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
- İleri görüşlü inovatif liderlik,
- Yenilik ve başarı üzerine çok çalışmak,
- Müşteri odaklı olmak,
- Esnek bir çalışma anlayışı ve de örgüt yapısına sahip olmak, Yenilikçiliğe açık takım çalışması,
- Çalışanların inovasyon fikirlerinin alınmasını sağlayan mekanizma,
- Entelektüel sermayeye önem vermek,
- Sürekli öğrenme ve değişime yatırım yapma,
- Hızlı karar alma sistemleri oluşturma,
- Süreç yönetimine önem vermek.
Bilindiği gibi işletmelerin de bir yaşam döngüsü vardır. İşletmelerin yaşam döngüsünü 5 başlıkta ele almak gerekir:
- Isınma dönemi,
- İlerleme dönemi,
- Büyüme dönemi,
- Duraklama dönemi,
- Bürokrasi dönemi,
- Suçlama dönemi,
- Ölüm dönemi,
Yapılması gereken şey ise büyüme döneminden sonra işletmenin duraklama sürecine girmesine izin vermeyecek aksiyonlar gerçekleştirmektir. Duraklama dönemine giren firmalarda ise geri dönüş daha fazla efor isteyen ve sert tedbirler alınmasını gerektiren bir durum arz etmektedir.
Bürokrasi dönemine giren bir firma için yapılacak tek şey yüksek şiddette deprem etkisi oluşturacak kararlar almaktır. Suçlama döneminde ise artık yapacak pek bir şey kalmamıştır. Herkes okun yaydan çıkması misali işin bittiğini anlamıştır ve duruma bir sorumlu aranmaktadır. Müşteriye yatırım yapan markaların daha kalıcı olduklarını ve kârlarının da yüksek olduğu bilinmektedir. Bunun sebebi ise müşteriler firmanın kendilerine verdiği değer karşılığında ürüne ve/veya hizmete daha fazla ücret ödemeye razı olmuşlardır.
Klasik büyüme mantığında gördüğümüz özelliklerin inovasyon süreci ile birlikte yeniden dizayn olduğunu bilmemiz gerekir.
- Klasik büyüme mantığında küçük adımlarla ileriye doğru hareket varken inovasyon süreci ile birlikte bu durum büyük adımlar atmaya dönüşmüştür.
- Klasik büyüme mantığında ayrıntılara ilgi varken inovasyon süreciyle birlikte büyük sıçrama dönemine girilmiştir.
- Klasik büyüme mantığında yavaş değişim öngörülürken inovasyon süreciyle birlikte bu durum ani değişim karakterine bürünmüştür.
- Klasik büyüme mantığında başka bir yerden “uyarlama” söz konusu iken inovasyon sürecinde “uyarlama” yerini yaratıcılığa bırakmıştır.
- Klasik büyüme mantığında geleneksel know-how kullanılırken inovasyon süreci ile birlikte teknolojik atılım söz konusu olmuştur.
- Klasik büyüme mantığı prosese odaklı iken inovasyon süreci sonuca odaklı bir özellik arz etmektedir.
Unutmayalım ki memnun olan müşterinin başka firmaya gitmesi oldukça zordur. Hele hele bizim gibi satın alma davranışlarında duygularını yoğun olarak kullanan bir millet için başka yere gitmek daha da zor bir durumdur. Yeter ki müşteriye yanlış yapmayalım.
Müşteri memnuniyeti için dünya neler yapıyor neler. Mesela Japon’larda müşteri kutsaldır; batı dünyası bunu “müşteri kraldır” diye çevirdi. Biz de ise bildiğiniz gibi “müşteri velinimettir.” Dolayısıyla müşteriye hiçbir şekilde yanlış yapılamaz. Yaptığında nimetine ihanet etmiş olursun, bu kadar.
Japon’lar bu ayrıcalığı bir ileri taşıyarak sıfır hataya odaklandılar ve Altı Sigma (yalın üretim) metodolojisini geliştirdiler. Bir milyonda 3-4 birim hata oranına ulaşmak demek olan Altı Sigmayla süreçlerin istenen kalitede olup olmadığını ölçmek imkânı söz konusu oldu.
Altı Sigma yaklaşımı ile Japon’lar üç konuya odaklandılar:
- Müşteri memnuniyetini artırma
- Çevrim sürelerini düşürme
- Hataları azaltma
Hataları azaltma konusunda ise yine üst bir hedef konuldu ve 6 noktada sıfır hata amaçlandı:
- Sıfır mal fazlası,
- Sıfır stok,
- Sıfır hata,
- Sıfır çelişki,
- Sıfır duruş,
- Müşteri için sıfır bekleme.
Unutmamak gerekir ki sanayi döneminden sonra bilgi çağına girdik ve şimdi ise bilgi çağından başka bir çağa doğru yol alıyoruz. Bu yeniçağın adını farklı farklı adlandıran filozoflar mevcut. Ama genel yaklaşımlar aynı ve girdiğimiz yeniçağın genel bazı karakteristik özellikleri var: Bilgi çağında çalışanların bilgiye ulaşmaları ve bilginin denetimi söz konusu iken yeniçağın karakteristiğinde ise bilginin artık o kadar önemli olmadığı, bunun yerine hayal kurmanın ve sezgi gücünün kritik öneme sahip olduğu bir durum söz konusu. Yeniçağda rutin işleri bilgisayarlar yaparken insana düşen yaratıcı zekâsını ortaya koymak olacak. Evet, dünyanın değişen dinamiklerine uyum sağlamayanların kalıcı olmalarını düşünmek için ise iyice saf olmak lazım.
Haberimizi inovasyona ve süreçlerine ilgili okurlarımız başta olmak üzere tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.