Jeotermal Enerji 2,5 Milyon Konutun Elektrik İhtiyacını Sağlıyor

Nevada Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Çengel, jeotermal enerjiye ilişkin oluşan algı karmaşasına ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu. Detaylar haberimizde..

Dünyada enerjinin jeopolitiği yeniden şekilleniyor. Yenilenebilir enerji, ülkelerin enerji üretiminde gün geçtikçe daha fazla paya ulaşıyor. Bu da başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan elde edilen enerjinin payını azaltıyor. Rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynakları, Birleşmiş Milletler tarafından yenilenebilir - temiz enerji kaynakları olarak tanımlanırken, Türkiye bu temiz enerji kaynakları açısından tarihi bir fırsat yakalamış durumda.

Rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynakları açısından büyük bir potansiyele sahip olan ülkemiz, bu üç temiz enerji kaynağına hızlıca yatırım yaparak, enerjideki dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyor. Uzmanlara göre, bu üç temiz enerji kaynağı hakkında pek çok “doğru bilinen yanlış” bilgi var. Özellikle rüzgar ve jeotermal enerji alanında büyük bir bilgi kirliliği mevcut.

Jeotermal enerji denince Türkiye’de ilk akla gelen otoritelerden biri olarak gösterilen, bu alanda dünya çapında araştırmalara imza atmış isimlerden biri olan Nevada Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Çengel, jeotermal enerjiye ilişkin oluşan algı karmaşasına ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu.

Türkiye’de özellikle jeotermal kaynakların %78’inin bulunduğu Ege Bölgesi’nde potansiyelin verimli kullanılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Çengel, fosil yakıtlardan enerji üretiminin, soluduğumuz havadan, iklim değişikliğine kadar pek çok olumsuz faktöre yol açtığına vurgu yapıyor.

İşte Prof. Dr. Yunus Çengel’in jeotermal enerjiye ilişkin açıklamalarından satır başları:

Dünyanın enerji ihtiyacı büyük ölçekte kömür, petrol ve doğalgazdan oluşan, bitince yerine yenisi gelmeyecek olan ve kullanıldıkça çevre kirliliğini artıran fosil yakıtlarından karşılanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, 2017’de dünyada toplam elektrik üretiminin %56’sı (%27 kömür + %2 petrol + %27 doğalgaz) fosil yakıtlardan üretildi.

Türkiye zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına rağmen enerji ihtiyacının %75’ini dışarıdan karşılayan ve enerjide büyük çapta dışa bağımlı olan bir ülke. Ekonomisindeki büyüme ve dolayısıyla enerji kullanımındaki artış yüzünden bu bağımlılık git gide artıyor. Ne yazık ki Türkiye ithal ettiği enerji için 2016, 2017 ve 2018 yıllarında dış ülkelere sırasıyla 27, 37 ve 43 milyar dolar ödedi. Jeotermal enerji, elektrik üretimine yaptığı katkı ile bu miktarın azaltılmasına yardımcı oluyor. 2018 yılında ülkemizdeki jeotermal güç santralleri 7,6 milyar kilovatsaat elektrik üreterek toplam elektrik tüketimimizin yüzde 2,5 ini karşıladı. Bu miktar, ülkemizde 2,5 milyon konutun yıllık elektrik tüketimine karşılık gelmektedir.

Jeotermal Değil, Yanlış Bilgi Zarar Veriyor

Ülkemizde bolca bulunan jeotermal kaynak, gerekli hassasiyet gösterildiği ve en iyi uygulamalar örnek alındığı takdirde dünyada en çevre dostu enerji türlerinden biri olarak biliniyor. Yerli ve yenilenebilir bir enerji olan jeotermal enerji, aynı zamanda üretilen birim elektrik enerjisi başına çevreye ve sağlığa en az zarar veren enerji türleri arasında yer alıyor. Ancak jeotermal enerji ile ilgili de çok sayıda doğru bilinen yanlış bulunuyor. Kulaktan dolma ve kim tarafından üretildiği bilinmeyen bilgilere kesinlikle itibar etmemek gerekiyor. Bu yanlışların önüne geçmek için bilimsel makaleleri referans almak şart.

Yer Altındaki Güneş: Jeotermal

Çevreci yenilenebilir enerji kaynaklarından jeotermal enerji hem ülkemizde çok fazla bulunması hem de kolay üretilen bir kaynak olması nedeniyle enerjide dışa bağımlılığı azaltmaya yardımcı oluyor. “Yer altındaki güneş” olarak da bilinen jeotermal enerji ülkemiz için büyük ve bulunmaz bir nimet, bu kaynağı verimli ve etkin değerlendirmek gerekiyor.

Özellikle Aydın Bölgesi’ndeki jeotermal rezervlerinin, incir ve zeytin gibi doğal bir zenginlik olarak görülmesi gerekiyor. Kamuoyundaki bilgi kirliliğinin aksine, resmi veriler jeotermal enerjinin incir ve zeytin üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığını ortaya koyuyor. Aydın Ticaret Borsası 2017 raporunda belirtildiği gibi, 2010’da 255 bin ton (ağaç başına 27 kg) olan incir üretimi 2017’de 306 bin ton oldu (ağaç başına 31 kg). Kuru incir üretimi de aynı dönemde 59 bin ton’dan 78 bin tona çıktı. 2013’de 252 milyon dolar olan incir ihracatı da 2017’de 299 milyon dolara yükseldi. Seracılık gibi jeotermal enerjinin sağladığı destek uygulamalar bölgedeki tarımı da eş zamanlı geliştirmeye yardımcı oluyor.

Aydın’daki bu yanlış anlaşılmaların giderilmesi ve Türkiye’de temiz enerjinin önündeki engellerin kalkması için kamu, akademi ve sivil toplum liderleri ile sektör temsilcileri için bir araya gelmeli. Bölgede yaşanan kavgalar bir kenara bırakılarak Aydın halkına ve şehrin geleceği için jeotermal enerjiden en yüksek fayda sağlanmalı. Jeotermal enerjiye değil, yanlış uygulamalara karşı çıkılmalı.

Temiz Enerji Değil, Yanlış Uyulama Sağlığınızı Etkiler

Jeotermal enerjinin insan sağlığını olumsuz etkilediği düşüncesi yanlış bilgilerin başında geliyor. Jeotermal enerjinin sağlığı olumsuz etkileyen hiçbir etkisi bulunmuyor ve insan hayatını tehdit etmiyor. Buna rağmen zaman zaman jeotermal enerjinin sağlığı etkilediği savunulup jeotermale karşı çıkan bir yaklaşım gözleniyor.

Örneğin araştırmaya göre Türkiye’de 2018 yılında trafik kazalarında 6 bin 675 kişi hayatını kaybetmiş, 307 bin kişi de yaralanmış. Bu hazin tabloya bakıp da hiç kimse araçların yasaklanmasını istemiyor. Dolayısıyla Jeotermal enerjiye de karşı çıkmak yerine yanlış yapılan bir uygulama varsa tespit edilmeli ve giderilmesi için çaba gösterilmeli. Çevre konusunda dünyanın en hassas ve bilinçli yeri olan ABD’nin Kaliforniya eyaleti dahil, dünyanın hiçbir yerinde jeotermal enerjiye karşı çıkılmıyor. Aksine, jeotermal enerji doğal zenginlik olarak görülür.

Jeotermal enerji hakkında akıl ve bilimi rehber edinip benzer yapıcı bir yaklaşımla, varsa yapılan yanlış uygulamalara, suistimallere, ihmal ve ihlallere odaklanıp bunların düzeltilmesi için yerel yönetimler ile eşgüdümlü çalışmak gerekiyor.

Jeotermal enerji hakkında uzlaşmacı bir yaklaşımla ortak bir zemin oluşturup birlik olmak, ancak bilimsel veriler ışığında bilimin birleştirici gücü ile gerçekleştirilebilir. Bu da Aydın’da hava, su, toprak ve tarım ürünlerinde düzenli ölçümler yaparak ve bilimsel verilere dayanarak halkın bilgilendirilmesi ile mümkün. Aynı zamanda sorunlara cevap bulmak için gerekli Ar-Ge’nin yapılması, yapılan çalışmaların da kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşılması Aydın’daki jeotermal sorunu için oldukça önemli.

Jeotermal Enerji Kansere Neden Olmaz

Jeotermal ile ilgili sıklıkla dile getirilen iddialardan biri de jeotermal enerji üretimi sırasında bölgedeki kanser vakalarının arttığı. Ancak bu iddiaları destekleyecek hiçbir veri bulunmuyor. Jeotermal gaz atıklarının kanserojen bir etkisi yoktur. Doğru uygulamalarda tüm jeotermal su, kanun gereği tekrar yer altına reenjekte edildiği için jeotermal sular dünyanın hiçbir yerinde insan sağlığına bir tehdit olarak görülmez. Modern jeotermal santrallerde yüksek basınçlı dalgıç pompalar kullanılarak çıkarılan su gün yüzü görmeden yer altına geri basılır. Bu nedenle de hiçbir olumsuz etki ile karşılaşılmaz.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Yorum Ekle

Ad Soyad *
E-mail * (Gravatar resminiz görünecek)
Web
KalınYatayAltı ÇiziliAlıntı
  •   Yorum  
  •   Önizle  
Yükleniyor