Türkiye'de 100 Yıldan Fazla Yaşamayı Başaran Firmalar - 3

Türkiye'de tarihi 100 yılı bulan veya aşan firma sayısı çok fazla değil. Bir çok firma ikinci-üçüncü kuşaktan sonra yaşanan sorunların kurbanı oluyor. Peki, şirketlerin yok olduğu bir ekonomide hangi firmalar bunu nasıl başarıyor?

Türkiye'de tarihi 100 yılı aşan firma sayısı da 100 yılı bulan firma sayısı da çok değil. Bir çok firma ikinci-üçüncü kuşaktan sonra yaşanan sorunların kurbanı oluyor. İşte yazı dizimizin ilk makalesi;

Binlerce şirketin yok olup gittiği bir süreçte ayakta kalan Türkiye firmaları hangileri?

21- REBUL (1895)

Rebul Eczanesi, 1895 yılında Jean Cesar Reboul tarafından İstanbul Beyoğlu’nda Grande Pharmacie Parisienne-Büyük Paris Eczanesi adıyla kurulur.

Osmanlı’nın son dönemine tanıklık eden ve günümüze kadar kurulduğu yerde yaşamını sürdüren tek eczanedir.

Cumhuriyet tarihinin ilk eczacılarından Kemal Müderrisoğlu, 1920’de üniversitenin ikinci yılında staj yapmak için Rebul Eczanesi’ne başvurmasıyla başlayan ve uzun yıllar süren bu hem ortaklık hem de baba oğul ilişkisi; 1938 yılında Türk halkını lavanta kolonyası ile tanıştırır. Önceleri Bay Reboul’un bahçesinden yetiştirilen lavantaların uçan yağlarından elde edilen kolonya, daha sonra her yıl Fransa’nın güneyinde Grasse kentine yakın bölgelerden gün ağarana kadar toplanan lavanta çiçekleri ile üretilmeye başlanır.Sene 1939’u gösterdiğinde Bay Reboul ülkesine dönerken, eczanesini hayattaki tek yakını olan genç ve çalışkan eczacı Kemal Müderrisoğlu’na devreder.

Akabinde eczanenin ismi Rebul olarak değişir. Rebul Lavanda Kolonyası ise o dönemin en gözde kokularından biri haline gelir ve adı Pera ile özdeşleşir.

22- Hasanpaşa Fırını (1893)

1893 yılında fırın olarak Hasan Paşa tarafından yapıldı. 124 senedir Beşiktaş'taki yerinde faaliyet gösteren fırın ilk yıllarda ekmek yapımı ile meşhurken sonraki yıllarda kuru pasta türü unlu mamuller üretimine de başladı. Fırın halen dördüncü kuşak tarafından işletiliyor.

Fırına ismini veren 7-8 Hasan Paşa'nın hikayesi ise şöyle: "Osmanlı zamanında Hasan diye bir çalışan padişahın hayatını kurtarıyor. Bunun üzerine paşa oluyor.

Fakat paşa olan kişinin imza atması lazım ve Hasan'ın okuma-yazması yok. Ona eski Türkçe'de bir yedi bir de sekiz çizerse "Hasan" diye okunacağını söylüyorlar. Adı da bunun üzerine "7-8 Hasanpaşa" diye kalıyor."Kaynak: mimarizm.com

23- Tuzcuoğlu Nakliyat Tuzcuzade Ahmet Bey (1893)

Tuzcuoğlu Ailesi'nin o zamanki reisi Tuzcuzade Ahmet Bey, Konya’da tuz ticareti ve nakliyesiyle uğraşmaktadır. Aile I. Dünya Savaşı sonrası İzmir’e göç eder.

İzmir’de daha sonradan şirketin simgesi olacak olan at arabalarıyla nakliyat işine devam eder. İhraç mallarını depolardan limana nakliyat işini ve askeri nakliyat işini yürütürler. 1950’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de Nato dolasıyla kurulan üsler ve tesislerde görevli askeri ve sivil personele hizmet vermek amacıyla, ev eşyası taşımacılığına profesyonel olarak başlanır. Tuzcuoğlu, Ankara (Merkez), İstanbul, İzmir ve Adana’da bulunan şubeleriyle faaliyetlerine devam ediyor.

24- Hacı Şakir Hacı Ali (1889)

Kırım’da Kazan Tatarı Hacı Ali Bey, Volga Nehri boyunda adacıklardan birinin üzerinde sabun ve mum üretmektedir. Ancak bir sel felaketinin ardından taşınmaya karar verir ve İstanbul’a göç eder.

Laleli At Pazarı’nda evinin altında tezgahını 1889 yılında yeniden kurar. Hacı Şakir daha sonra Sabuncuoğlu soyadını alır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin 91 numaralı Ticaret Sicili'ne sahip şirketi olan Sabuncuzade M. Şakir ve Mahdumu Müessesatı Ticari ve Sınai Türk Anonim Şirketi'nin kuruluşu, bizzat Atatürk'ün imzasıyla 1925'te tescil edilir. Unvanda bulunan ve çok az sayıda kuruluşa verilen 'Türkiye Anonim Şirketi' ibaresi ise kuruluşta yıllarca iftihar konusu olur. Daha sonra Hacı Şakir, İstanbul Ticaret Odası'nın 9'uncu, İstanbul Sanayi Odası'nın ilk şirketi olur. Hacı Ali Bey’den sonra oğlu, torunları, dört kuşak şirketi yönetirler.

Şirket daha sonra önce Maya Grubu’na, 1991 yılında da Colgate Palmolive’e satılır.

25- İmam Çağdaş Kuruluş Yılı  (1887)

Gaziantep denince akla ilk gelen yerlerden biri olan İmam Çağdaş’ın tarihi 1887 yılına uzanıyor.

Halep’ten gelen Hacı Hüseyin Efendi (Çağdaş) kentin 34’üncü esnafı olarak Maarif’te bir dükkan açar. Daha sonra Gaziantep Kalesi’nin yerleşim alanı olarak ihtiyaca cevap vermemesi üzerine çevrede birçok han yapılır ve kentin ilk çarşısı olan Uzun Çarşı kentin merkezi olur.

Hacı Hüseyin Efendi’de 1898 yılında Uzun Çarşı’ya taşınır. Hacı Hüseyin Efendi’den sonra işi devralan ve müesseseye ismini veren İmam Usta, vefat ettiği 1964 yılına kadar çalışmaya devam eder. İmam Usta’dan sonra da oğlu Talat Çağdaş bayrağı devralır.

Bugün asırlık aile şirketini, babası İmam Usta’dan bayrağı devralan Talat Çağdaş ve oğlu Burhan Çağdaş birlikte yaşatıyor.

26- Vefa Bozacısı Kuruluş Yılı (1876)

Hacı Sadık Bey, 1870 yılında Arnavutluk Prizren'den İstanbul'a gelir. O yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde, şehir halkından 200’e varan esnaf tarafından yapılıp satıldığını görür.

O dönemde farklı bir yöntem dener ve bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı, açık sarı renkli henüz yeni mayalanma kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi lezzeti, bu markanın ilk imzası olur.

Evinin altında kendi imkanları ile ürettiği bozasını, altı yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde, omzunda taşıdığı bakır güğümlerle dolaştırarak tanıtır. Hacı Sadık Bey, artan talep karşısında cesaretlenir. Zamanın saraylı, aristokrat aileleri ile bürokratlarının oturduğu İstanbul'un en gözde semtlerinden biri olan Vefa'da, 1876 yılının Eylül ayında boza ürününün dünyadaki ilk resmi ticarethanesini açar.

Vefa semtinde açılan bozacının adı “Vefa Bozacısı” olarak belirlenir ve bu ata içeceği ürüne hem bir standart getirilir hem de bir meslek haline gelerek nesiller boyu devamlılığı sağlanır.

Hacı Sadık Bey, çok fazla ilgi gören bu özel Türk içeceğinin kıvam ve lezzetini koruyabilmek için yıllar boyu bizzat kendisi üretir. Daha sonraki yıllarda, oğlu İsmail Hakkı Vefa'yı da yanına alarak Vefa Bozacısı üretimine beraber devam ederler.

Hacı Sadık Bey’le başlayan üretim, bugün 4. nesil aile fertleriyle devam ediyor.

27- Kuru Kahveci Mehmet Efendi (1871)

19’uncu yüzyılda Türk kahvesi çoğunlukla çiğ çekirdek olarak satılıyor, evlerde tavada kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekiliyor ve içiliyordu.

1871 yılında işi babasından devralan Mehmet Efendi, çiğ çekirdek kahveyi kavurup dibekte öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlar. İstanbul Tahmis Sokağı’nda taze mis gibi kavrulmuş kahve kokusu çevreye yayılmaya başlar. Mehmet Efendi müşterilerine sağladığı bu kolaylıkla, bir süre sonra “Kurukahveci Mehmet Efendi” lakabıyla anılır.

1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi’nin ardından oğulları Hasan Selahattin, Hulusi ve Ahmet Rıza Beyler baba mesleğini sürdürdüler.

Aile 1934 yılında “Kurukahveci” soyadını aldı. Genç yaşta hayata veda eden Hulusi Bey’in ardından yönetimi, yurtdışında eğitim görmüş olan en küçük kardeş Ahmet Rıza Kurukahveci devraldı. Bu dönemde kahve, parşömenli kâğıt paketlere konularak şehir içindeki bakkallara otomobil ile dağıtılmaya başlandı. Böylece Türkiye’de bir ilk daha gerçekleştirilmişti.

Ayrıca o yıllarda büyük yenilik olarak tanımlanan afiş ve takvim çalışmaları ile firmanın reklamları yaygınlaştırıldı. Özel arabalarla yurtiçinde kahve dağıtımı da bu dönemde başladı. Galatasaray Sahne Sokak'ta bir şube açıldı.

Bugün Kurukahveci’nin yönetiminde olan Mehmet Efendi’nin torunları; Ahmet Rıza Kurukahveci’nin vefatından sonra yönetimi devraldılar. Mehmet Efendi’nin kahve öğüttüğü dibekleri bir asır sonra geliştirdiler ve ortaya yeni kahve makineleri çıktı.

1871 yılında Tahmis sokakta faaliyete başlayan işletme, bugün tüm dünyaya hizmet veriyor.

28- Karaköy Güllüoğlu Hacı Mehmet Güllü (1820)

Güllü Ailesi, 1800’lü yıllardan beri baklavacılık yapıyor. Ailede baklavacılığa ilk başlayan kişi ise Gaziantep’te “Güllü Çelebi” diye anılan Hacı Mehmed Güllü.

Gaziantep’te tatlıcılık mesleğine giren Güllü Çelebi, meslekte ilerleyebilmek için tatlıcılıkta en ileri bölgeler olan Halep ve Şam’a gitti ve altı ay kalıp baklavacılığın inceliklerini öğrendi.

Gaziantep’e dönünce de bir baklava tezgâhı kurdu. Güllü Çelebi’nin vefatından sonra oğlu Hacı Mahmud Güllü, baba mesleğini sürdürdü ve oklava ile tek tek açılan ince yufkadan baklava yapımını başlattı.

Hacı Mahmud Güllü’nün dört oğlu da baklavacı olarak yetişince, Güllü Ailesi’nde baklavacılık bir gelenek halini aldı.

29- Hacı Bekir Lokumları, Hacı Bekir (1777)

Türkiye'nin en eski şirketi 1777 yılında kurulan Hacı Bekir Lokumları. Kastamonu'nun Araç ilçesinden İstanbul 'a gelerek 1777 yılında Bahçekapı'da açtığı küçük şekerci dükkanında, lokum, akide gibi şekerleri imal edip satmaya başlayan ve daha sonra 1817-1820 yıllarında hac görevini yerine getirmesiyle Hacı Bekir olarak anılacak olan, Şekerci Hacı Bekir Efendi'nin kurduğu şirket, bugün beşinci kuşak tarafından yönetiliyor.

Şekerci Hacı Bekir Efendi'nin, Türk lokumunun "Turkish Delight" olarak tanınmasında da büyük katkısı oldu.

30- Elmacı Pazarı Güllüoğlu - Mahmut Güllü (1850)

1850'de kurulan Elmacı Pazarı Güllüoğlu, Güllü ailesinin ilk baklavacılık yaptığı dükkan olarak biliniyor.

Aynı zamanda Antep Baklavasının da doğduğu yer olan bu dükkan, tarihi dokusu ile gelenleri o yıllara alıp götürüyor.

O zamanlar henüz Gazi ünvanını almamış olan Antep'te, Elmacı Pazarı'nda kurulan Baklavacı Güllüoğlu'ndan yetişmiş olan nice ustalar şimdi dünyanın dört bir yanında baklavacılık yapıyorlar.

31- Altan Şekerleme (1865)

Karagözoğlu Emin Bin tarafından, 1865 yılında kurulan Altan Şekerleme, 1. Dünya savaşına kadar kendisi tarafından çalıştırılır.

Savaş esnasında beş çocuğundan 4 ü şehit olur. Daha sonra kendisi de hac için yola çıktığında geride kalan oğlu Mustafa Altana üç kese altın bırakarak Altan şekerlemenin devam etmesini ister.

Karagözoğlu Emin Bin hac ( Hicaz ) vazifesini yerine getirmek için gittiği MEKKE de vefat eder. 

1894 doğumlu Mustafa Altan 1973 yılında Altan şekerlemeyi 2 çocuğuna devreder ve 1974 de de vefat eder.

Çocuklardan büyük olan Abdullah Altan ve kardeşi 1973 yılında babalarından devraldıkları Altan şekerlemeyi bir yıl ortak yürütürler, 1974'de anlaşamadıkları için ayrılırlar.

Ayrılığın ardından Altan şekerleme ismini Abdullah Altan devralır.

Abdullah Altan 1974 de devraldığı Altan şekerlemeyi halen, oğlu Hakan Altan'la beraber yürütmekte.

 

İşte yazı dizimizin diğer makaleleri;

Türkiye'de 100 Yıldan Fazla Yaşamayı Başaran Firmalar - 1

Türkiye'de 100 Yıldan Fazla Yaşamayı Başaran Firmalar - 2

Yorumlar

Sabahattin ORDUSEVEN
Sabahattin ORDUSEVEN
Saygıdeğer Emine Hanım,
geliştirmiş olduğunuz Bilim ve İlim gazeteniz için başarılar dilerim...
Emine Cin
Emine Cin
Yorumunuz için teşekkürler Sabahattin bey,
Daha Faydalı içeriklerle karşınızda olmak dileğiyle,
Saygılarımla

Yorum Ekle

Ad Soyad *
E-mail * (Gravatar resminiz görünecek)
Web
KalınYatayAltı ÇiziliAlıntı
  •   Yorum  
  •   Önizle  
Yükleniyor