İnovasyon için gerekenlerden birisi öz güvense diğeri aykırılıktır. Aykırı düşünmeden ve bu düşünceleri uygulamaya geçirmeden yeniliklerin vücut bulması beklenmez. Çünkü inovasyon için her zaman bir "Aykırı" olana ihtiyaç var.
Biz de bu gerçekten hareketle, içimizdeki aykırıları ortaya çıkarabilmek adına, aykırı kişi ve uygulama örneklerini sunmaya devam ediyoruz.
Aykırı Olan, Harekete Geçirir
İlk “aykırılık” örneğimiz, bir üniversite araştırması. İlgili araştırmanın sonuçlarından yola çıkarak genel bir yargıya ulaşmayı hedefliyoruz.
Araştırma sahası: Şehrin dışında bir mesire yeri.
Aylardan mayıs, günlerden pazar. Hava açık ve yaz günlerindeki kadar sıcak…
Mesire yerinin orta kısmında büyükçe bir meydan bulunuyor. Meydanı farklı açılardan izlemeye imkân sunan dört adet kamera da çevrede gizlenmiş şekilde görev başında.
Vakit: Öğle üzeri.
Piknik yapanlar bir hayli kalabalık. Kimileri yemek pişirip yeme telaşesinde, kimileri top oynuyor, kimileri ise bir kenara çekilip yere uzanmış, baharın son günlerinin tadını çıkarıyor.
Şartlar olgunlaştığına göre araştırma ekibimiz artık işe koyulabilir:
Görevlilerden biri, kendine meydanda boş bir nokta seçiyor ve bir anda başlıyor oynamaya müzik olmadan. Tek başına, anlamsız hareketler yapan bu “aldırmaz” kişi öyle bir noktada ki piknikçilerce rahatlıkla görülüyor ve kısa süre içinde çoğunluğun dikkatini çekiyor. Görevli bakışlara aldırmıyor, dans (!) etmeye devam ediyor.
Kimse anlam veremiyor, bir anlamı da yok çünkü. Bakışlardan, insanların dansçı hakkında akıllarından geçen sorunun “Deli midir, nedir?” olduğu açıkça görülüyor. Evet, araştırma ekibi haricindekilerin olayı yadırgaması normal, kişi deli gibi gözüküyor.
Peki, daha sonra sizce ne oluyor?
Görevlinin kendini meydana atarak anlamsız, “delice” hareketler yapmasının üzerinden on beş dakika geçtikten sonra, yaklaşık on kişilik bir grup da bu oyuna dâhil oluyor ve onlar da anlamsız hareketler yaparak bir halkaya dönüşmeye başlıyor.
25 dakika sonra...
Bir yerden açılan müziğin anlamsız hareketlere eşlik etmesiyle birlikte, yaklaşık yarım saat sonra ortalık bayram yerine dönüyor: Meydanda bu sefer kırka yakın insan coşkuyla oynuyor.
Araştırmanın sonucu neyi ortaya koymuştur? Her “ilk” için daima bir aykırıya, deli cesaretini gösterecek birine ihtiyaç vardır. İnsanlar hep birinin öne atılmasını bekler ve sonra da onun arkasından giderler.
Tarihe ismini yazdıranların hepsinin ilk atılımı yapan delice cesur, tepkilerden çekinmeyen, yabani bakışlara aldırmayan aykırı kişiler olduğunu unutmayalım.
Banka İstatistik Memuru
Bir bankanın genel müdürünü memleketinden bir arkadaşı ziyarete gelir ve ondan bankada kendisine bir iş vermesini ister. Genel müdür bunun neredeyse imkânsız olduğunu defaatle anlatsa da arkadaşını bir türlü ikna edemez. Baktı olacak gibi değil, “Tamam.” der, “Bir yolunu bulacağız artık, yapacak bir şey yok.”.
Kısa süre içinde genel müdür bir şubeyi arayarak oraya birisinin gideceği ve orada işe başlayacağı ama sadece şubede bulunacağı, kendisine bir iş verilmeyeceği talimatını verir. Şubedeki muhatap her ne kadar “Efendim, nasıl olur?” dese de talimat katidir, kişi şubede işe (!) başlayacaktır.
Derken, müdürün hemşehrisi ilgili şubeye gider. Kendisine bir iş verilmediğinden şubenin bir köşesinde, küçük bir masada mesai bitene kadar oturarak vakit geçirir. Fakat günler geçtikçe sıkılmaya başlar ve çareler arar kendince.
Sonunda aklına bir fikir gelir; eline bir boş defter alır ve içeri giren çıkan kişilerin sayısını tutmaya başlar. Sonra bununla da yetinmeyerek bu kişilerden kaçı erkek, kaçı kadın onu da kayda geçirir. Bu da yetmez, müşterilerin bankada kalma sürelerini cinsiyete göre ayrı ayrı belirtir. Bu da yetmez, müşterilerin sıra gelmesini beklerken neler yaptığını gözlemler, ek olarak da sıkılmamaları için onların nasıl rahat ettirileceği üzerine tespitler yapar. Sonra bu tespitleri şube müdürü ile de paylaşır. Bu da yetmez, gözlemlerinden bekleme düzeninin kişilerin sosyalleşmesine yönelik olmadığını tespit eder ve bu nedenle iç dizaynda belli değişiklikler yapılması gerektiğini notlarına ekler.
Bütün bunlar yetmez, çok bekleyen müşterilere yönelik çeşitli PR çalışmaları yapar. Örneğin bekleme esnasında müşterilere banka broşürlerini verir ya da onların, kendi düzenlediği beş soruluk çoktan seçmeli ankete, bire bir yanlarına gidip soruları bizzat okuyarak katılmalarını sağlar. Ortaya çıkan sonuçlar, bankanın müşterilerin sıkıntısını azaltacak uygulamaları hayata geçirmesine olanak sunar. Ayrıca müşterilerin bankalarından neler beklediğini de yaptığı yüzlerce anketten elde ettiği verilerle bir rapor hâlinde sunar.
Ve birkaç ay sonra, memleketlisi ve genel müdürü olan arkadaşını tekrar ziyarete gider. Hoş beş derken, sözü alır: “Bana” der, “Bir eleman ver.”. Geçirdiği bir anlık şokun ardından genel müdürün ağzından: “Neden?” sorusu çıkar gayriihtiyari.
Cevap gecikmez: “İş yetiştiremiyorum!”.
Bu örnekten çıkarılacak sonuç oldukça açık: Yenilik içimizde. Yeter ki onu bulup çıkaracak bir yol bulalım.
Aykırı Bir Seyahat
Amerika’da kimi profesörlerin zaman zaman beş-altı günlüğüne tır kiraladıkları bilinir. Yük taşımak için değil, üçü gidiş, üçü dönüş olmak üzere toplam altı günlük, konaklamanın da içinde olduğu bir yolculuk yapmak için bu tırları kiralarlar.
Amaçları ne olabilir acaba? Eğitimlerimde de katılımcılara bu konuyu açıp aynı soruyu yöneltirim. Hiç kimseden doğru cevabı alamadım bugüne kadar. Garip bir olay insanın görünenin ötesinde farklı bir anlam yakalayamaması.
Durum/amaç şu:
Beyin, rutin olarak yapılan işlerde belli bir korelasyon kurar. Örneğin, insanların araba kullanırken çok fazla hayal kurdukları tespit edilmiş. Araç sürmek çok dikkat gerektirdiği hâlde bu nasıl olabiliyor? Çünkü bir süre sonra araba kullanmak motor hareketlere dönüşüyor, düşünme gerektirmiyor. Acil bir durum olduğunda ise beyin adrenalin salgılayarak saniyenin onda birinde bir refleks oluşuyor ve beyin rutin moddan çıkıyor.
Dolayısıyla tır yolculuğu esnasında yapılan rutin şoförlük sırasında beyin, arka tarafında ciddi bir korelasyon kurulmuş olarak sorulara cevaplar bulmaya çalışır. Üniversite hocaları kafalarındaki soruları yanıtlamış olarak seyahatlerinden dönerken ayrıca farklı bir deneyim de kazanmış olurlar.
Devlet adamlarının mutlaka beyinlerini korele edip hayal dünyalarını arka planda hareketlendiren çeşitli hobileri olduğu bilinir. Osmanlı padişahlarının büyük çoğunluğu sanatçıydı. Hatta kimileri iyi sanatkârdı. Büyük kararlar öncesi hobilerine dalar, en doğru sonuca ulaşırlardı.
Büyük ustaların, sanatçıların ve filozofların bu yöntemi farklı şekillerde uyguladıkları bilinir. Günümüz insanının ise bu anlamda fazla bir hobisi kalmamışa benziyor. Elektroniğin hâkimiyeti, ne yazık ki hem boş zamanımızı hem de hobilerimizi elimizden almış durumda.
Örneklerin çizdiği yolda yürüyerek beyninizden azami verim alıp gelişmeye, geliştirmeye ne dersiniz?