Davutoğlu: Taklit Eden Değil, Teknoloji Üreten Bir Zihniyete Geçmeliyiz!

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısına katılan Davutoğlu, “Taklit Eden Değil, Teknoloji Üreten Bir Zihniyete Geçmeliyiz!” şeklinde konuştu. Detaylar haberimizde...

Gölbaşı'ndaki Vilayetler Evi'nde düzenlenen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısının açılışında konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu; geçmiş medeniyetlerin kurulması, gelişmesi süreçlerinde insanoğlunun bilgi sahibi olabilme, muhakeme geliştirebilme, bilgiden bilim ve teknoloji üretme kapasitesinin, medeniyetleri oluşturan ana faktörlerden biri olduğuna vurgu yaptı.

"Şimdi yeni teknolojilerinin önümüzü açtığı dönemde, aslında bilgi ve teknoloji alanında öncülük yapma şansının tekrar tarihi fırsat olarak önümüze geldiği süreçten geçiyoruz." şeklinde konuşan Başbakan Davutoğlu, medeniyet kavramının kendisinin dahi varlık, bilgi ve değer paradigması etrafında şekillendiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

"Her bir değişim, yeni varlık felsefesi, yeni bir bilgi felsefesi, yeni değerler sistemiyle insanlık tarihinde yeni bir aşamaya geçişi temsil eder. Bu açıdan baktığımızda, bugün karşı karşıya olduğumuz temel meselelerden birisi, var olan bilgi anlayışını bilime dönüştürebilme kabiliyeti ile ülkemizin diğer ülkelerle olan rekabet gücünü artırabilmesidir."

"Devletlerin Yükselişinde Bilginin Kullanımı Etkin Rol Oynar"

İnsanoğlunun, geçmişte üç önemli paradigmatik değişimden geçtiğini kaydeden Davutoğlu:

"Bu süreçlerde, bilgi üretim kapasitesine sahip ve öncülük yapan topluluklar, halklar, milletler, ülkeler bir sonraki dönemde yönlendirici öncü nitelik kazandılar. Bu gelişmeleri takip edemeyenler ise çağın gerisinde kaldılar, diğerlerinin ürettiği bilgiye, diğerlerinin ürettiği teknolojiye ram olmak, onun mahkumu olmak, onun aktarıcısı olmak realitesiyle karşı karşıya kaldılar. Bizim tarihimizde, devletlerin yükselişine baktığınızda ve aslında Osmanlı Devleti'nin, son kadim örnek olarak değişimine baktığımızda bir obadan bir devlete, oradan da bir dünya düzenini temsil edecek yeni siyasal zemine yönelişte İstanbul'un fethiyle birlikte yaşanan sürece çok dikkatli bir şekilde eğilmek gerekir. O fetihle sadece yeni bir şehir, bir şehir askeri bir zaferle bir ülkenin baş şehri haline dönüşmedi aynı zamanda fetihten hemen sonra kadim bütün bilgi birikimi İstanbul'a doğru aktı. İstanbul sadece siyasi bir merkez olmadı, kadim bilgi birikiminin aktığı bir büyük bilim merkezi haline dönüştü. Top teknolojisinin, fetih esnasında kullanımından, Ali Kuşçu’nun Semerkand'dan İstanbul'a getirilmesine ve daha sonraki dönemlerde o günkü bilimin günlük hayatta teknolojik anlamda kullanılmasına yapılan öncülüklere baktığınızda aslında devletlerin yükselişinde bilginin kullanımın nasıl etkin rol oynadığını görüyoruz." şeklinde konuştu.

“Öncülük Yapmaktan Çok Teknoloji Uyarlamaya, Takip Etmeye Başladık”

"Bizim tarihimizde, devletlerimizin yükselişi o bilgi paradigmasını ahlak ile bütünleştiği yerlerde siyasal bir düzen kurabilmesiyle söz konusu oldu." diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O anlamda kadimin son merkeziyiz. Anadolu toprakları da Harran Üniversitesinden, Harran'ın geçmiş o bilgi merkezi olma niteliğinden bugüne kadar bu kadim kültürünün harmanlandığı, geliştiği bir merkez niteliğini hep korudu. Daha sonraki dönemde ikinci önemli aşamada kadim bilim anlayışından, sanayi devrimi ile gelişen bilgi paradigmasına geçişte, maalesef aynı süratle o teknolojik gelişmeleri takip etme imkânı bulamadığımız için ve sanayi devriminin sonuçlarını sebeplerinden daha doğrudan alma yönünde bir tecrübe kazandığımız için önce sonuçları ve tüketim sonuçlarını sanayi devrimini ülkemize aldık, daha sonra teknolojisini ülkemize almaya gayret sarf ettik ve aramızdaki fark, sanayi devrimiyle gelen bilimsel paradigmayı kullanan ülkelere göre, o devrimin öngördüğü teknolojik dönüşümü yaşayan ülkelere göre gücümüz de göreceli olarak azaldı ve uluslararası rekabette bu anlamda son 200 yıl öncülük yapmaktan daha çok teknoloji uyarlamaya, takip etmeye ayarlı bir tecrübe yaşadık."

“Bilgi ve Teknoloji Alanında Öncülük Yapma Şansının Tekrar Önümüze Geldiği Süreçteyiz”

Başbakan Davutoğlu, 1990'lı yıllardan sonra, iletişim teknolojisinin devreye girmesiyle bu sefer yine bilgi ve bilgiye dayalı teknolojinin uyarlanması anlamında daha çabuk intibak eden bir süreç yaşandığını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Ancak hala iletişim teknolojisi bağlamında da teknoloji üretmekten daha çok teknolojiyi çabuk kullanan, çabuk intibak eden ama nihayetinde kullanan ve tüketen bir toplum niteliğini tümüyle dönüştüremedik. Şimdi yeni teknolojilerinin önümüzü açtığı dönemde, aslında bilgi ve teknoloji alanında öncülük yapma şansının tekrar tarihi fırsat olarak önümüze geldiği süreçten geçiyoruz. Kompozit teknolojilerle ilgili bir Ar-Ge açılış töreninde vurguladığım gibi; yeni teknolojilerin, nanoteknoloji, kompozit teknoloji, diğer yeni teknolojileri biz sanayi devriminden ya da iletişim devriminden daha süratle intibak ettirmek, bu teknolojik değişimleri bizzat gözlemlemek, yeni nesillere bu teknolojik değişimin sonuçlarıyla değil sebepleriyle ilişkilendirerek yeni teknolojileri üretebilecek kapasiteye yöneltmek sorumluluğumuz var. Bu anlamda Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun asli görevi, sadece üretilen bir teknolojiyi ülkemize nasıl taşıyacağı sorusu değil ülkemizde yeni bir bilimsel zihniyetin gelişmesiyle teknoloji üretimin sağlayabilecek bir alt yapıyı nasıl geliştirileceği sorusuyla ilgilidir."

“Yeni Bir Hamle Dönemini Başlatmak Durumundayız”

Son 12 yılda gerçekleştirdikleri ekonomik hamlelerin son derecede bir başarı hikâyesi itibarıyla gıpta ile takip edildiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Şimdi insan kaynağımızın, bilim ve teknolojiyle buluştuğu ve bir anlamda hem niceliksel hem de niteliksel bir dönüşümü beraberinde getiren yeni bir hamle dönemini başlatmak durumundayız. Bu da tek tek insan kaynağımızın eğitim düzeyini yükseltmek, yeni ve ufuk açıcı bir zihniyet inşa etmek, öğrencilerimizi geleceğe hazırlarken sadece meslek sahibi olmak değil aynı zamanda bilgi paradigmasının bütünün dönüştürebilecek şekilde güçlü alt yapıya sahip olmak idealiyle yetiştirmek durumundayız. Nihai ölçüde ülkelerin, devletlerin en büyük kaynağı, insan kaynağıdır.

Bütün diğer kaynaklar tüketilebilir. Bugün doğalgaz ve diğer yeraltı kaynaklarının her birinin rezerv ömrü var. Takriben şu kadar yılda bitebileceği varsayılıyor. Tarihte hiç tüketilmeyen, bazen israf edilen, bazen maalesef savaşlarda büyük kayıplar yaşanan ama hiç tüketilmeyen tek kaynak insan kaynağıdır. Çünkü tarih ile insan arasında doğrudan ilişki var. İnsanın olmadığı yerde zaman ve tarih anlamını kaybeder."

"O zaman bizim gerek coğrafyamızı etkin kullanarak ama en önemlisi de bu coğrafyada kendi bilimsel birikimiyle bağımsız ve onurlu gelecek inşa edebilecek insan unsuru yetiştirme sorumluluğumuz var." ifadelerini kullanan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bu anlamda son dönemde, 12 yıl içinde kat ettiğimiz çok ciddi mesafeler oldu. Gerek üniversitelerimizin sayısındaki artış gerek üniversitelerimizin çalışmalarında özellikle bilimsel yayınlarda, üç katından daha fazla sağlanan artış ve üniversite alt yapımızın gelişmesi güzel işaretlerdir. Her ilde kurduğumuz üniversitelere gittiğimde o üniversitelerde kampüs şartlarıyla gerçekten iftihar ediyorum. Ama en önemlisi o kampüs şartlarının ötesinde, fiziki mekânın da ötesinde insan kaynağını en iyi şekilde değerlendirmek ve çalışmalarda özellikle yeni akademisyenlerin yetişmesi konusuna öncelik vermek."

“Yeni Akademik Anlayışının da Yeşermesi Lazım”

Toplantının en önemli gündem maddelerinden birisinin, doktora derecesine sahip insan kaynağının nicelik ve niteliğinin artırılması olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Çünkü hala genel ortalama itibarıyla nüfusumuz, sık sık Bakanlar Kurulu'nda gündeme geldiği gibi, orta iki ya da orta üçten, liseden terk bir ortalamaya sahip nüfus. Süratle bunu, ortalama üniversite düzeyine çıkarmak durumundayız. Üniversite mezunu olan kitlelere sahip olduğumuzda eğitim vasatı itibarıyla bunları bir anlamda bilimsel düşünceye sevk edecek, yeni akademik süreçlerin yeni akademik anlayışının da yeşermesi lazım. Onun için Başbakanlık görevini aldıktan sonra attığımız ilk adımlardan birisi, akademisyenlerimizin, genç akademisyenlerimizin özlük haklarında yaptığımız düzenlemeyle bilimsel alana en iyi zihinlerin çekilmesini sağlayacak bir alt yapı hazırlamaktı. Bundan sonra akademik hayata verdiğimiz desteği sürdürmeye kararlıyız. Ancak akademi, eğitim faaliyetleri bir boşlukta cereyan etmiyor. Bir ekosistem içinde şekilleniyor. Kamu sektörü, özel sektör, üniversiteler, sanayi hep beraber aslında bir çevre oluşturuyor ve bilim ve teknoloji bu çevrede üretiliyor ve tüketiliyor."

Davutoğlu, yine en fazla ağırlık verdikleri hususlardan birisinin Ar-Ge çalışmaları üzerinde, sanayi ve üniversite işbirliğini teşvik etmek olduğuna dikkati çekti. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve TÜBİTAK'ın katkılarıyla kamu, özel sektör ve üniversite arasındaki etkileşimi artırmaya çalıştıklarını dile getiren Davutoğlu, "Yine kompozit teknoloji mükemmeliyet merkezi açılışında da vurguladık; teknoparklar, üniversiteler ve sanayilerin buluştuğu alanlar haline dönüşecek." diye konuştu.

“Yeni Bir Teknolojik Alt Yapı Kurabiliriz”

Başbakan Davutoğlu konuşmasında; devletin makro stratejik hedefleriyle yeni bir bilimsel zihniyetin gelişmesi, bu bilimsel zihniyetin bir teknolojiye dönüşmesi anlamında, devletin makro stratejik hedefleri ile üniversitelerin kendi alanlarında ortaya koydukları performans ve özel sektörün ihtiyaçları arasında optimum bir denge bulmanın zorunlu olduğunu söyledi.

Ar-Ge harcamalarında 2002 yılına göre gözlenen gelişmenin aslında gelinen düzeyi son derece iyi bir şekilde yansıttığını ifade eden Başbakan Davutoğlu: "2002 yılında 3.9 milyar tutarında bir Ar-Ge harcaması vardı, şimdi 16 milyar Türk lirası tutarında. Bu, Gayri Safi Milli Hasılaya oran itibariyle de yüzde 0.55 idi, şimdi yüzde 0.95. Yüzde 1 düzeyine çıktık. En kısa zamanda bunu yüzde 1,5-2 düzeyine çıkarma kararlılığımız var. Çünkü ancak buralarda yeni bir teknolojik alt yapı kurabiliriz." şeklinde konuştu.

Davutoğlu, 2002'de 2 olan teknopark sayısının 41'e ulaştığına işaret ederek: "Sanayimizin geliştiği önemli şehirlerimizde mutlaka üniversitelerimizi ve sanayimizi buluşturacak, sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük merkezlerde değil, diğer merkezlerde de üniversite, sanayi işbirliğini teşvik edecek ve yeni teknolojilere intibakı sağlayacak ki çok güzel örneklerini Anadolu'yu ziyaret ettiğimde görüyorum, teşvik edecek şekilde teknoparkların sayısını hem artıracağız hem niteliksel bir dönüşüm yaşaması konusunda da elimizden gelen katkıyı yapacağız." ifadelerini kullandı.

Bu yolla yeni patent müracaatlarında tescil edilen Türk patentlerinin sayısında artış olduğunu ve şimdiye kadar 10 kat olan artışın daha da hızla artacağına inandıklarını dile getiren Davutoğlu, "Bir anlamda bilimsel düşüncenin üniversitelerde üretilmesi, bilimsel düşünceye dayalı teknolojik dönüşümün Ar-Ge'lerde sağlanması, bu teknolojik dönüşümün mutlaka ekonomide en uygun şartlarda değerlendirilmesi süreçlerinden geçen bir ekosistem ve bir bütüncül bakış, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun en önemli çalışma alanlarından biri olacak." dedi.

“Zihniyetleri Değiştireceğiz”

Kurulun 1983 yılında kurulduğunu ve şu ana kadar 28. toplantısını yaptığını anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"1983'ten 2002 yılına kadar Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu sadece 9 kez toplandı. 83'ten 2002'ye, takriben 20 yıl, 9 kez. Yani iki yılda bir. 2002'den bugüne kadar ise 19 kez toplanmış. Bu da bizim bilim ve teknolojiye verdiğimiz önemi ve bu toplantılara bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın da Başbakanlığı döneminde kendisinin katılmış olması, şimdi de benim ilk toplantıya başkanlık yapıyor olmam hep şunun işareti; bilim ve teknolojideki gelişme, bilim ve teknolojide sağlayacağımız dönüşüm bizim için en stratejik meselelerden biridir. Bir, zihniyet meselesidir. Birçok kez vurguladığım gibi temel bilimlerin üniversitelerde daha derinlemesine okutulması ve temel bilim alanının güçlenmesinden başlayan bir zihniyet devrimidir. İki, bir stratejik devrim ve stratejik tercihtir."

Zihniyetleri değiştireceklerini vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Taklit eden, çabuk intibak eden ve çabuk tüketen bir anlayışın yerine, evet intibak eden ama o teknolojiye katkıda bulunan, daha sonra da bu teknolojiyi yeni teknolojiler üreten bir zihniyete geçişi sağlamak zorundayız." şeklinde konuştu.

Bunun stratejik bir mesele olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Çünkü bilim ve teknoloji altyapısını güçlendirmeden insan kaynağımızı niteliksel olarak dönüştüremeyiz. İnsan kaynağımızın niteliksel dönüşümünü sağlamadan da ülkemizin hedeflediği 2023 hedeflerine ulaşabilmesi mümkün değil." değerlendirmesinde bulundu.

Davutoğlu, bütün bu perspektifle teknoparkların, Ar-Ge'lerin, bilim merkezlerinin yaygınlaştırılacağını, üniversitelerin altyapısının, laboratuvar şartlarından temel bilim altyapısına kadar en güçlü şekilde tahkim edileceğini dile getirdi. Bu anlamda, özel sektör ile işbirliği halinde üniversitelere gerekli desteğin sağlanacağını ifade eden Davutoğlu: "Özel sektörümüzün taleplerini biz Hükümet olarak, devlet olarak, kamu kurumları olarak göz önünde bulunduracağız. Ama özel sektörümüzden de tüketime dayalı bir teknolojik anlayış yerine, Türkiye'de geliştirilen teknolojilerle bezenmiş, inovasyonu güçlü ve gelecek nesilleri o anlamda 'Türk Malı' damgasına alıştıran bir anlayışı yaygınlaştırmak." şeklinde konuştu.

Davutoğlu, bugün bütün bu hususlarda kapsamlı istişarelerde bulunacaklarının altını çizerek, şunları söyledi:

"Bu masanın ve bu salonun içinde katılımcıların kompozisyonuna bakıldığında da aslında ne kadar doğru bir tercih yapıldığı, ilgili bütün bakanlarımızın, ilgili bütün kurum temsilcilerimizin, Meclisimizden gelen temsilcilerimizin, işadamlarımızın, özel sektörümüzün, üniversitelerimizin bir masa etrafında buluşması, her şeyden önce şunun işaretidir; biz bu meselenin önemini müdrikiz ve o meselenin çözümü konusunda da gerekli adımları atmaya kararlıyız. Ben tekrar çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Bütün bu faaliyette emeği geçen arkadaşlara da bir kez daha teşekkür ediyorum.

basbakanlik.gov.tr kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Yazar Hanife Merve Özcan Hakkında

İnönü Üniversitesi “Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi” Lisansı 2011 mezunu yazar, Anadolu Üniversitesi “Marka İletişimi” bölümüne devam etmektedir. Bir kurs merkezinde “Bilgisayar Kullanımı” dersleri veren, dijital ajanslarda profesyonel olarak yaptığı Sosyal Medya Uzmanlığı işine Freelance olarak devam eden Yazar; Aralık 2014 - Mayıs 2015 aralığında Girişim Haber'de editörlük ve sosyal medya uzmanlığı yapmıştır.

Yorum Ekle

Ad Soyad *
E-mail * (Gravatar resminiz görünecek)
Web
KalınYatayAltı ÇiziliAlıntı
  •   Yorum  
  •   Önizle  
Yükleniyor